Mudanya Mutlu Son Masaj Hizmeti Ebru

Mudanya Mutlu Son Masaj Hizmeti

Edward’ın sahil süresince geldiÄŸini gördü, ilk baÅŸta silueti kararmakta olan çakılların Mudanya Mutlu Son Masaj Hizmeti üzerinde bir lacivert lekeden öte deÄŸildi, kimi zaman hareketsiz görünüyor, dış hatları titreÅŸip eriyor, kimi zaman de, sanki satranç tahtası üzerinde birkaç kare birden ilerletilmiÅŸ bir taÅŸ gibi daha yakın oluyordu. Günün son ışığı sahile yayılmıştı, Florence’in arkasında, uzakta, doÄŸuya doÄŸru, Portland’ın nokta nokta ışıkları vardı, bulutların alt tarafları uzak bir kentin sokak lambalarının sarımtırak ışığını donukça yansıtıyordu. Edward’ı seyrederken, daha yavaÅŸ yürüse keÅŸke, diye düşündü, çünkü suçluluk duygusuyla karışık vehamet duyuyordu, birazcık daha kendi başına kalmak istiyordu. Azca sonra mevzuÅŸacakları ürkütüyordu

Florence’i. BilmiÅŸ olduÄŸu kadarıyla, olanları tanımlayacak sözcükler mevcut deÄŸildi, aklı baÅŸlangıcında iki yetiÅŸkinin bu olanları birbirlerine tanım edebilecekleri ortak bir dil de. Bu mevzuyu tartışmayı ise hayal bile edemiyordu. MünakaÅŸa filan olamazdı. Bunu düşünmek istemiyordu, Edward’ın da aynı ÅŸekilde hissetmesini ümit ediyordu. Fakat baÅŸka ne hakkında konuÅŸacaklardı ki? BaÅŸka hangi nedenle buradaydılar? O mevzu aralarında bir coÄŸrafi ÅŸekil ÅŸeklinde duruyordu, bir daÄŸ, bir burun gibi. Adlandırılamaz, kaçınılmaz biçimde. Ve utanıyordu Florence. Meydana getirdiÄŸinın artçı ÅŸoku içinde yankılanıyor,

hatta kulaklarında çınlıyordu. Bundan dolayı sahilde, ayağındaki ince ayakkabılarla sert çakıl taşlarının arasından geçerek buralara kadar koşmuştu, odadan ve orada olan her şeyden uzaklaşmak, kendinden kaçmak için. Iğrenç davranmıştı. Berbat. Bu biçimsiz ama nazik sözcüğü aklından birkaç kere geçirdi. Mutlaka bağışlayıcı bir terimdi -kendisi iğrenç tenis oynuyor, kız kardeşi çok kötü piyano çalıyordu- ve Florence bu sözcüğün kendi davranışını tanımlamak yerine maskelediğini anladı.

Mudanya Mutlu Son Masaj Hizmeti

Bununla birlikte, Edward’ın utancının da farkındaydı -üstünden kalkarken yüzünde beliren o gerilmiÅŸ, ÅŸaÅŸkın bakış, sırtından aÅŸağı kıvrıla kıvrıla uzanan o titreyiÅŸ. Fakat Florence bunu düşünmemeye çalışıyordu. Sadece kendinde deÄŸil Edward’da da bir tuhaflık olmasının içini birazcık rahatlattığını itiraf etmeye cesaret edebilecek miydi? Edward’da doÄŸuÅŸtan bir hastalık olsaydı, örneÄŸin aileden gelen bir nalet, tıpkı idrar kaçırma veya aÄŸzına bulaşır diye Florence’in kör inançla asla

yüksek sesle söylemediği bir sözcük olan kanser şeklinde -saçmalıktı tabii, ama bu şekilde olduğunu asla kabul etmezdi- utançla ve sessizlikle korunabilecek türden bir hastalık olsaydı, ne kadar korkunç fakat hem de ne kadar da rahatlatıcı olurdu. O zaman birbirleri için üzülürler, farklı hastalıkları onları aşkta birbirlerine bağlardı. Ve üzülüyordu Edward için, fakat kendini biraz da kandırılmış hissediyordu.